ANAYASA MAH.BAŞKANININ BÜYÜK AYIBI

Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın büyük ayıbı
Fatih Altaylı yazdı...

01.08.2008 14:55

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Türkiye’nin ve dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir konuşma yaptı.

Hayli heyecanlaydı.

Konuşmasına başlarken “Yasalarda gereken değişiklikleri yapın ki, böyle davalar bir daha bizim önümüze gelmesin” deyince, herkes “Bu yasalarla kapatmak zorunda kaldık. Ne yapalım” iması sezdi.

Ama sonuç öyle olmadı.

Başkan Kılıç “AK Parti kapatılmamıştır” diye devam etti.

“AK Parti” demesi ilginiçti. Adalet ve Kalkınma Partisi ya da AKP demedi, parti yöneticilerinin kullanılmasını istediği şekliyle “AK Parti” dedi.

Konuşmasındaki “Yasalar değişsin” vurgusu da “Kapatmama kararını zor aldık. Bir daha sefere alamayabiliriz. Yasaları değiştirin” olarak yorumlandı.

Bunların hiç birine bir diyeceğim yok.

Benim diyeceklerim başka bir konuda.

Haşim Kılıç, konuşmasının yaklaşık 10 dakikalık bölümünü medya eleştirilerine ayırdı.

Mahkemeye yönelik eleştiri yapanlara kızdı. Bu eleştirilerin haksızlığını vurguladı.

Raportör Osman Can’ı özellikle koruması altına aldı ve Osman Can’a yönelik eleştiri yapanları eleştirdi.

Haşim Kılıç herkesi korudu bir tek kişiyi ise geçti.

Davayı açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’yı.

Oysa Osman Can’ı eleştiren bir ben vardım. Ben de Osman Can’ı değil, onun gibi fikri çok önceden belli birine bu dosyanın verilmesini eleştiriyordum.

Buna mukabil Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı “Ölüm tehdidi” dahil her türlü suçlama, eleştiri ve hatta hakarete maruz kalmıştı.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Yüksek Yargı'nın en tepesindeki isim olarak herkesi korudu, herkese kol kanat gerdi ama Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile ilgili olarak tek bir cümle söylemedi.

Onu eleştirenlere yönelik tek bir ithamda bulunmadı.

Doğrusu çok garibime gitti.

Sahipsiz binanın yeni sahibi

Rasputin, Çar’ın “Vatandaşlarımıza oturacak evler yapın” deyince Rasputin St. Peterburg’a müthiş şık görünen bir dizi bina yaptırmış.

Ancak binalardan sadece biri gerçek, diğerleri ise sada ön cepheden ibaretmiş.

Çar açılışı yapmaya geldiğinde gerçek olan bina gezdirilmiş. Diğerlerinin önünden geçilirken Çar evlerden birinin daha kapısını açmış ve arkada uzanan araziyi görmüş.

Çar öfkelenince Rasputin “O kapıyı açmamanız gerekiyordu. Bazı kapılar açılmak için yapılmamıştır” yanıtını vermiş.

Türkiye Cumhuriyeti’nde de işte böyle kapılar vardı.

Açılmamak üzere yapılmış.

Önden müthiş bir bina. Arkasında ne olduğunu kimse bilmiyor ama çok büyük yapı olduğunu düşünüyordu.

O bina “Devlet” denilen bir binaydı ve kapılarını şimdiye dek kime açmadı.

Türkiye’yi yöneten siyasiler o binanın içinde ne olduğunu hiç bilmediler ama hep o binaya önem vehmettiler.

Türkiye Cumhuriyeti’nde o kapılar hiç açılmadı. 

Ta ki, Recep Tayyip Erdoğan Başbakan oluncaya kadar.

Önceleri o da o binanın kapılarını açmadı.

Bir kaç kez kapıya kadar gelip döndü.

Çevreden gelen “Sakın açma” uyarılarına kulak verdi.

Fakat sonunda belki de çocukça bir merakla kapıya uzandı.

Çünkü binanın etrafında dolaştıkça içinde kimse olmadığına dair bir izlenime kapılmaya başlamıştı.

Belki kendi açtı, belki kapı esen bir rüzgarla açıldı bilmiyorum.

Ama Tayyip Erdoğan o binanın içinde kimse kalmadığını, herkesin kendi işlerini görmek için dışarı çıktığını, binanın çökmek üzere olduğunu, her tarafının çürdüğünü, zaten büyük bir bölümünün de betondan değil çürümüş tahtalardan, duvarlarının kartondan yapıldığını gördü.

Elini duvara dayıyor eli içeri giriyordu.

Tayyip Erdoğan artık o binanın sahibidir.

İçi boşalmış, çürümüş, sahipsiz kalmış, bekçisinin bile terkettiği binanın yeni sahibi.

Şimdi o binayı yineden yapmak, güçlendirmek Tayyip Erdoğan’ın işidir.

Nasıl bir bina yapacağını, binayı onarmayı mı yoksa yıkıp yeniden farkıl bir mimariyle yapmayı mı tercih edeceğini göreceğiz.

Yapılacak binada herkese yer verip vermeyeceğini, binayı hangi renge boyayacağını izeyeceğiz.

Umarız işini iyi yapar.

Sağduyulu, iyiniyetli seslere kulak verir.

Büyükanıt’a sorulmayan soru

Anayasa Mahkemesi’nin “Kapatmama” kararını açıklamasından sonra gazetecilerin ilk yöneldiği isimlerden biri Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt oldu.

Genelkurmay Başkanı Büyükanıt kararla ilgili görüşünü soran gazetecilere “Benimle ne alakası var. Bana niye soruyorsunuz” dedi.

Özünde çok doğru bir yanıt.

Gerçek bir demokraside siyasi kararlar, yargı kararları, hele hele böyle bir yargı kararı askerlere sorulmaz, askerlerden bu kararlarla ilgili olumlu ya da olumsuz eleştiri istenmez.

Doğrusu budur.

Bu nedenle Genelkurmay Başkanı’nın verdiği yanıtta haklılık payı vardır.

Ancak ben Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın gazetecilere verdiği yanıt üzerine bir gazeteci kardeşimden Büyükanıt’a şunu sormasını beklerdim, “Peki Sayın Büyükanıt 27 Nisan e muhtırasını biz mi yazdık? Ya da o muhtıradan sizin haberiniz yok muydu?”

Büyükanıt’ın bu soruya vereceği yanıt “tarihi” nitelik taşıyabilirdi.

 NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Demokrasiyi ve laikliği korumak için demokrasiden başka hiç bir güvencemiz olmadığını artık anladığımız zaman.


Haberin kaynağı : http://www.korkmazhukuk.com
KORKMAZ HUKUK | AV.MUHİTTİN KORKMAZ